Bazen insan sadece;

Bir bardak çaya, insanların arasına karışmaya, hediye almaya, eve götürülen nergisi koklamaya, The Moody Blues’a ve içten taşan bir mutluluğa ihtiyaç duyuyor.
Hepsine sahibim. Nasıl güzel hisler içindeyim bilseniz.
Babam da sevmezdi fotoğrafları. Oysa biliyorum ki, hafızada biriktirilenler anlamlı kılıyor her şeyi; bulurtların şekillerini de. Biliyorum bunu, hem de dokuz yaşımda, ailece pikniğe gittiğimiz o günden beri. Kuru köftenin şişkinliği geçmeden çimenlere uzanmıştık babamla. Bulut okumayı öğretmişti bana. “Bulutlar geçerken konuşur,” demişti, “Ne dediklerini hemen duyman, hızlıca okuman lazım.” elimi göbeğime koymuştum, ne yapsa babam, taklit ederdim. “Hayat da öyledir, geçer gider, iyi dinlemezsen, ne dediğini duyamazsın.” ”Şu kuzu mu baba?” demiştim. Annem “Kalkın o ıslak çimenlerin üstünden, hasta olacaksınız!” diye bağırmasaydı, eminim sorumu cevaplardı babam.

Yekta Kopan - Kediler Güzel Uyanır / Piknik Havası.
Biriyle uyumaya alışınca sanki her an arkanızdan sarılabilecekmiş, elinizi arkaya uzatsanız yüzüne dokunabilecekmişsiniz, kendinizi biraz zorlasanız nefes alıp verişini duyabilecekmişsiniz gibi geliyor tek başınıza gözlerinizi kapattığınızda hep. Orada olmadığını fark ediyorsunuz sonra. Uyuyamıyorsunuz.
Ne güzel şarkısın. Ama ne güzel.
Senden başka bir şey dinleyemiyorum bu ara.

Eski püskü olsun ama benim olsun. Vosvos istiyorum.

Ben mutluyken yazamıyorum. Bu bir gerçek.
Kelimelerim, cümlelerim acıdan besleniyor sadece sanki. Acıyı tanımlamanın bir çok yolu var çünkü ama mutluluğun yok. Mutluluk sonsuz, uçsuz bucaksız bir ova gibi. Bu sefer de şöyle bir şey yapabilirim; ''Mutluluk bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.'' Canım Cemal.
Atkısına bakıyorum. Kokusu hala duruyor. Bana gerçek olduğunu hatırlatacak somut şeylere ihtiyacım var. Gerçek olduğunu, yaşadığım her şeyin geride kaldığını ve artık onun sadece onun benimle olduğunu hatırlatacak somut şeylere. Bu atkı güzel bir yardımcı. Bakıyorum, görüyorum, ''Evet.'' diyorum, ''O artık benimle. Hep benimle.''
I love you without knowing how, or when, or from where. I love you straightforwardly without complexities or pride. I love you because I know no other way then this. So close that your hand, on my chest, is my hand. So close, that when you close your eyes, I fall asleep.

- Patch Adams.
Uzaklaşması için, gitmesi, kaybolması için aramıza yollar, başka başka insanlar, düşünceler, mutluluklar, mutsuzluklar soktum. Aramıza başka anılar, yeni yerler, filmler, şarkılar, okunmuş, okunacak kitaplar, başka şiirler, şairler, dizeler soktum. Aramıza yeni bağlılıklar, yeni bedenler, yeni hisler soktum. Ama olmuyor. Aramızdaki mesafe hala bir ''Gel'' ile kapanacak kadar kısa.
Geçtiğini sandığımız, uzun süre hissetmediğimiz bir şeyin bir anı ya da bir düşünceyle geri tepmesi aslında geçmediğinden mi yoksa geçip de geri tekrarlayabilen bir şey olduğundan mı yoksa kendimizi kandırdığımızdan mı oluyor. Şu an bunu merak ediyorum en çok.

Matruşka.

1.

Seni özlediğimi düşündükçe, gücünü yitirmiş bir derebeyi gibi yalnız hissediyorum kendimi. Sessizleşiyorum. Oysa konuşmayı nasıl da sevdiğimi bilirsin. Gece, en güzel uyku şarkılarını söylerken bile, susamazdım. Bilsen biraz sese nasıl da ihtiyacım var. Sadece biraz ses. Taşıyamıyorum bu yalnızlığı, oysa nasıl da çoğul yaşıyordum seninle her şeyi. Şimdi çıkıp gelsen, işte buradayım, desen. Kendimi iyi hissetmem için sadece gülümsemen bile yeter. Yalnız ruhların kalıplarına sıkışmış sözler yazmak istemiyorum. Yedi cehennem, sekiz cennet olduğunu biliyorum. Bu yüzden, sırf bu yüzden seni bekliyorum. Yoruldum artık. Sözlerimi ayıklayıp, onlarla çoğalmak istiyorum. Gel artık, yalnızlığı sevmiyorum.

2.

Seni düşündükçe, yalnız hissediyorum kendimi. Sessizleşiyorum. Oysa konuşmayı nasıl da sevdiğimi bilirsin. Gece, en güzel uyku şarkılarını söylerken bile, taşıyamıyorum bu yalnızlığı, oysa yaşıyordum. Şimdi çıkıp gelsen, işte buradayım, desen kendimi iyi hissetmem. Yalnız yedi cehennem olduğunu biliyorum. Bu yüzden yoruldum artık. Sözlerimi sevmiyorum.

3.

Seni sevdiğimi söylerken bile yalnızlığı yaşıyordum. İşte kendimi bu yüzden sevmiyorum.

4.

Seni sevmiyorum.
Mutlu olmak istiyorum. Kim hakkımda ne düşünmüş, ne yapmış ya da ne söylemiş düşünmeden. Onlar ne düşünmüş, ne yapmış ya da ne söylemiş düşünmeden. Hiçbir şeyi düşünmeden, umursamadan. Sadece, mutlu olmak istiyorum.
Bir defterin sayfasına bir şeyler yazarsınız, bazen fazla bastırırsınız arka sayfada da belli belirsiz izleri kalır. Ben açtığım her yeni sayfada o izleri de beraberimde getiriyorum. Benim hayatım o defterse eğer, bu sefer açtığım ya da açacağım sayfada o izleri görmemeyi başardığımda her şey değişmiş olacak.